Mitolojik dönem Tanrılarının mekan tuttuğu bölge, Dionisos’un (Baküs’ün) evi;
Kültüre-sanata ve edebiyata yepyeni bir anlamın yüklendiği, 1000 yıldan fazla geçmişi,kültürel dokusu bozulmadan asırların hatıraları ve izlerini içeren Şarap Tanrısının ülkesi...
Nazım’ı hissettiğimiz çınarı, mütevazı, çağdaş, aydınlık, sıcak ve güler yüzlü, hoşgörülü, misafirperver, sosyo-kültürel anlamda çok gelişmiş bir yapıya sahip halkımız.
Etkinliklere duyarlı, cinsiyet ayrımı olmaksızın geç saatlere kadar Bekilli sokaklarını rahatça arşınlayan, caddeleri şenlendiren insanların yaşadığı, oruç tutanla tutmayanın en barışık yaşadığı, hoşgörü ilkemizle ve içimizdeki Hayyam’la şiiri şaraba banan efsane kent...
”Gelecekteki varlığının temel noktasının ancak Eğitim, Kültür Ve Sanata destekle gelişeceğine inanmış, yaşamın ayırdın da bilinçli fertlere sahip, yöneticilerle-halk birlikteliğinin en güzel örneklerinin sergilendiği bir ilçe.”
Paylaşmanın yaşamak olduğunu, yaşamanın tüketmek değil üretmek olduğunu motif gibi, oya gibi Bekilli sokaklarına işleyen halk, güneşin ve ışığın, haklılığın ve adaletin sevgiyi en iyi bilen sevdanın emekçilerinin yaşadığı belde… Bu sebepledir ki her sene bizleri ziyaret eden kültür elçileri, beraber yoğrulduğumuz hamurun, ekmeğimizi, şarabımızı paylaştığımız yuvaları hep gönlümüzde hazır olan festival kırlangıçlarından kalan öğretiler, bizlere bırakılan yürek dolusu sevgiler...
Tuncer Mankır
Bekilli
.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-.-
Bachus Pepuza`dan Geçerken…
“Gök yaban gülleri döküyor eteğinden
Bir çiçek yağmuruna tutuldu sanki çimen
Gül şarap dolsun kadehimin lalesine
Mor buluttan yere yaseminler düşerken”
Ömer Hayyam
Öylesine eski bir içki ki şarap ve öylesine eski bir anlatı ki şiir… Söylenceye göre Baküs bir sefer sonrasında satirleriyle beraber hoplaya zıplaya geri dönerken, satirler sistralarını çalmaya başlarlar. Çınlayan enstrümanların sesiyle göğe yayılan sözcükler geçtikleri yerlere yağmur olup yağarlar…ve Pepuza’da bu bereketten nasibini almış kentlerden biridir. Adeta şarap ekilir, şiir biçilir, sözcük ekilir şiir seçilir…
Pek çok şairi derinden etkiler şarap…Aşk gibi…
Şiir ve şarap denilince akla Ömer Hayyam ve onun rubaileri gelir hemen. Biraz da ona haksızlık yapılmış olur. Gerçi beş yüzü aşkın rubaisinin hemen hepsinde şarabı ve onun verdiği keyfi anlatır, yasakçılarla savaşır, vb. ama Hayyam, aslında gününü gün eden bir miskin değil, şairliğinin yanı sıra matematikle uğraşan bir bilim adamıdır. Ayrıca, sadece onun değil, pek çok şairin yolu şaraba ve içkiye uğrar. Apollinaire, bir şiirinde Ren nehrine gölgesi düşen asmalardan bile iştahla söz eder. Düşlerde, duygusuz ve duyarsız ışıklarda önüne geçilemeyen şair Baudelaire`e göre şarap ''şişedeki şiir''dir. Bukowski şarabı yazmak için yakıt olarak kullanır. Kavdan şarap çalar Jean Jacqués Rousseau ve `bu zavallı hastaya acıyınız` diyecek kadar tutkundur Voltaire… Rıfat Dede gazelinde şarap şehidi olduğunu, türbesinin meyhane kalıntılarıyla kurulmasını, cenazesinin içkiyle yıkanmasını, kabrine kandil yerine kadeh dikilmesini ve mezarı başında içki alemleri yapılmasını diler…
Şiir nasıl ki bütün sanatların anasıdır. Şarap ta bütün içkilerin… Bu nedenle ilkçağlardan günümüze dek şarap ve şiir ilişkisi aşka dönüşmüştür… ve bu aşk ruhun kültürüdür…
Pepuza’da (Bekilli) her yıl şölen kurulur bağbozumu mevsiminde ve şiirler şaraba akar, Ömer Hayyam aşkla anılır, şişe şişe şiir içilir, içe içe beyit seçilir… Coşarız aşkla, sevgiyle, dostlukla,… geleceğe…
Kim bilir belki de esinlenme esrimedir…